Albert Camus ”Düşüş”
Kendini dereye atan bir kızı, bir sen orada olduğun halde, onun sesini duyduğun halde kurtarmadın, aslında dönüp tekrar bakmadın bile. Çünkü geceydi, çünkü soğuktu, çünkü bir insanı hayat yolunda kurtaracak, hem fiziksel hem de manevi olarak, erdem sende yoktu. Ya da sen öyle sanıyordun. Öylesi daha kolaydı, iş çıkması lüzumsuzdu.
Başarılı bir avukattın ama insanların hayatlarının merkezine alıp savaş verdiği konular senin için inceden bir alay konusuydu. Savunduğun o insanları küçümsedin, öyle ya başarın da tam da bundan doğuyordu senin.
O insanları hiç hissetmedin, empati kurmadın, içlerine hiç girmedin, ezber bir doğrulukla ilerlemekti seninki.
Unuttun, umursamadığın, bağlandığın yalanını uydurdun ve sana bağlanıldığında yek yaptığın gitmek oldu.
”Doğru konuşalım, unutkanlıklarımın övgüye değer olduğu da oluyordu.” ( Albert Camus ”Düşüş” )
Sana kendini teslim eden her kadını aldattın, sadece fiziksel olarak değil maneviyatta da. Kendine bile dürüst değildin, bir başkasına dürüst olmak zordu, hatta mümkün değildi.
Aslında kimse dürüst değildi ve herkes eşit derecede suçlu, vefasız, çıkarcı ve acımasızdı. Hatta çarmıha gerilen dini lider de ne kadar vahşete kurban gittiği ve acımasızca öldürüldüğü söylense de suçluydu çünkü masum değildi. Ona inanan gerçek masum çocuklar öldürülmüştü ve anneleri feryat ederken onun yaşaması varoluşa, ahlaka, masumiyete haksızlıktı. Bunun suskunluğu ve kabullenmişliği, bu fikrin ağırlığı ve suçluluk duygusuyla ona ne yapılmak isteniyorsa yapmalarına izin verdi.
Ama sen herkesin suçlu olduğunu, kimsenin masum olmadığını sonra kendine itiraf edecektin. İçinde bulunduğun ruh halini sonra sorgulayacak ve bu gerçeğe erişecektin.
Amaçsızlığın ve geçmişe dönüp baktığında, başarı saydığın herşeyin başarısızlık olduğunu fark ettin. Bu ”düşüş”, herkesin, içinde kendini rahatlıkla bulabileceği bir ”düşüş” tü. Hem kişiseldi hem toplumsal. Çünkü hem olguya baş kaldırı, hem özümseme ve kanıksama taşıyordu.
Yanında olunan ve karşı konulan hep aynı noktadaydı. Ve herkes, her insan bu iki yüzlülük çemberi içinde sadece kendi küçük hayatının yalanlarını ayakta tutma çabasındaydı.
Bu bencillik süzgecinde, herkesin cümlelerine katıldığı saygın bir avukat olarak, bir kızı derede boğulmaktan kendini alan bir karanlık vardı. Ve o karanlık herkesin içindeydi.
Öyla ya ” Tüm insanlar, hakkınızda iyi konuştu mu, vay halinize!!!” ( Albert Camus ”Düşüş” )
Bunu fark edip kavradıktan sonra, kendini sorgulaması insanın kaçınılmaz oluyordu. Her sorgulayış da bir ‘düşüş’ tü.
Albert Camus, varlığı sorgulayısı bir kitap daha olan ‘ Düşüş’ te, başarılı bir avukatın, hayatı ve kendini sorgulamasını ele alarak, her düşünen insanın kendini içinde bulabileceği bir duygusal yolculuk ve hezeyan sonucuyla baş başa kalabileceği gerçeği üzerinde durmuş.
Her satırı düşünülerek ve irdelenerek okunması gereken, karakteri anlayabilmek adına kitapta kullanılan ağdalı dili içselleştirmek gerekir. Albert Camus ‘Düşüş’ te yine varoluşçu felsefesini başarılı ve çarpıcı, hatta bir miktar da ‘uyandıracak rahatsız ediciliği’ içinde barındırır.
Kategori: Kitap Tavsiyeleri