” Temiz Ev” Tiyatro Yorum
Ankara Devlet Tiyatrosu, Temiz Ev adındaki çalışmasına dün gittik.
Oldukça etkileyici bir sahne düzeninde, farklı ve işlenmemiş tarzda karakterlerle üzerine konuşmaya değer bir oyun çıkarmışlar.
Önemli bir konuma yükselmiş, alanında oldukça başarılı, ama evine işine olduğu kadar önem gösteremeyen, zamansızlıktan kocasıyla da uzun zaman önce görünmez bir mesafede yüzen doktor bir kadın ve yine aynı duygu durumunda, hayatın koşturmasından kendini hiç sorgulama zamanı olmamış, yine çok başarılı bir cerrah olan, karısına şimdiye kadar hiçbir sadakatsizliği olmamış güvenilir bir erkek olan kocası…
Kendisinin tam aksi, domestik ve ev işlerine kendini kaptırmış, her gün evi kırklamayı kendine görev edinmiş, içinde yüzdüğü mutsuzluğu kendine itiraf etmek istemediği için kendini bedenen yormayı tercih etmiş, genç yaşta evlendiği için dışarıda herhangi bir hayat edinemeden kendini evine kapatmış yine mutsuz bir kadın. Kocasının bütün hizmetini yaparken aynı anda da ona karşı derinden nefret besleyen kendi hayatının kontrolünü kendi isteğiyle başkalarının ellerine bırakmış bir kadın.
Biz farkında olmasak da kendi önemli ve çok meşgul hayatlarımızda, aldığımız nefese sadece bir adım uzaklıkta olan ve her hareketimizi gözeten ölüm.
Anne babası sadece mutlu olmaya ve gülmeye programlanmış insanlar olup zaten neredeyse gülerek ölmüş çok mutlu bir çiftin yalnız kalan kızları olarak, bu doktor çiftin evine temizlikçi olarak gelmiş ama ironiye bakın ki temizlikten asla zevk almadığı gibi tek istediği anne babası gibi espri üretip insanları güldürmek olan, ama bunu bir amaç edindiği için buna asla ulaşamayan, hikayesi trajikomik bir kadın.
Bütün bu kokuşmuşluğun içine doğan kendi kendine mutluluk verebilen ve hayatın kaynağında kendini bulmuş, doğayla ve kendisiyle barışık ışık saçan bir kadın doğunca herkesin hayatı birden değişiyor ve aslında herkes kendini ve zoraki yürüttüğü düzeninde kendi ezberlerini sorguluyor.
Bu durumda asıl hakiki olan ölüm gerçeği dururken birbiriyle hatta kedisiyle savaşan insanların, kendilerine olan haksızlıkları yanısıra doğduğu yerden bir sel gibi çağlayıp gelen aldanmışlıkların gölgesinde mutsuzluğa kendilerini kaptırıp gitmeleri söz konusu.
Gerçekten çok keyifli bir oyundu. Her karakter kendi çizelgesinde kendi hayatını sorguladığı ve bu küçük hikayede aslında kendisini bulmaya çalıştığı için aslında söylenebilecek çok fazla şey, çıkarım yapılacak çok fazla konu var. Gerçekten her karakteri yaşayan, içimizde, hayatın her noktasında karşımıza çıkabilecek karakterler ve devinimler.
Ölüm karakterinin, oyuna yaptığı dışarıdan anlatıcılık ve sahneyi zenginleştirme misyonunu çok beğendim. Makyaj ve kostüm bir harikaydı. Ayrıca içinde bulunduğu karakterin alması gereken nötr tavra da yüzde yüz sadıktı. Ve sonunda o bu hikayeyi oluşturan her karakterin gerçeği oldu. Tıpkı hayatta da olduğu gibi.
Sadece tek bir olumsuz eleştirim olabilir. O da aslında oyuna ya da oyunculara ithafen değil. Tamamen izleyiciyi kapsayan bir eleştiri olacak bu. Oyun bittikten ve o değerli emekçiler hepimizin bildiği gibi gruplar halinde izleyicinin karşısında eğilip selam verirken, salonda ( ki salon tamamen doluydu) onları olması gerektiği gibi ayakta alkışlayan üç kişiydik. Herkes evinde televizyonun karşısında sandı o an kendini sanırım. Başkasının adına utanmak ne ise onu yaşıyorum bu tarz durumlarda. Çünkü tiyatro denilen şey, aynı oyun bile olsa her oyunun birbirlerinden farklı olduğu çünkü duyguları yüksekte yaşayan ” insan” faktörünü içinde barındıran bir sanat olmasıdır. Ve onların tek mükafatı, oyundan sonra gördükleri taktir. Bunu da gösteremeyeceksen ne işin var tiyatroda. Hayır zaten oyun bitmiş evine gideceksin daha ne oturuyorsun değil mi?
Kategori: Genel