Menu

ALBERT CAMUS ”YABANCI”

albert camus

Gereken tepkiyi gereken yerde vermemek ya da verememek, cahillik, duygusuzluk mudur? Bambaşka bir yerde bambaşka koşullar altında yapılan belki insani, belki durumun gerekliliği bir sonuçta kişinin arkasından özel hayatının bütün gizleri ve karanlıkları gelmeli midir? Bu adil midir?

Hiç ilgisi olmayan bir cinayetin suçlusu olarak, kendini demir parmaklıkların ardında bulan bir adamın iç dünyasındayız.

Evet eylemi işleyenle olaylarla ilgisi bulunmayan aynı kişi.

Toplumda ”doğru” kabul edilen kalıplar, aslında bir insanın duygu bütünlüğü ve karmaşık yapısı düşünüldüğünde ne kadar işler?

Biz, kendimiz için mi yoksa başkalarına anlatmak ve doğru bilinen kalıplarda yaşamak için mi yaşıyoruz?

Annesinin ölümüne herkesin gösterdiği üzüntüyü ve davranışı gösteremedi ya da bir insanın arkasından ağlama haddini kimsenin kimse için düşünmemesi gerektiğine olan hayat görüşü yüzünden anlaşılmak istenmeyen ya da her türlü kötülüğü yapabilmek altyapısının olduğuna inanmak ne kadar doğru olurdu?

Üstelik ölümün bugün değilse bile yarın mutlaka kapımızı çalacağı gibi mutlak bir gerçeğimiz varken?

Bugün kabul edilemeyen gerçeği yarın kabul etmenin yarın da aynı durumda zorlayacağı gerçeği?

Camus, din ve onun varlığı sorgulaması yine iş başında. Bu defa hikayenin ağırlığıyla verilen temel düşüncenin, diğer kitaplarındaki gibi olgusal bir anlatım tarzı ile değil de karakterler ve düşünceler üzerinden anlatılması…

Hepimiz günün sonunda hiçliğe selam vereceksek aşırı duyguların, birinin birini hatırlamasının ya da unutmasının, bir olayın ciddi bir nedeninin olmasının ya da olmamasının gerçekten bir önemi var mı, olabilir mi?

Bu bir şuursuzluk mudur yoksa varılabilecek en üst düşünce biçimi midir?

Yabancı’ da bir kadınla olmanın, diğer kadınlarla olmaktan, bir kadınla evlenmenin başka bir kadınla evlenmekten farkının olmadığını düşünen bir adam, annesinin ölümünden sonra, zaten varılması gereken sona varılma durumu haricinde bir çıkarım yapamamış olan ve üzülmeme biçimi gibi yansıyan bilinçli bir duyarsızlık göstermiş bir adam…

Kendisi için hiçbir şeyin ”fark etmemesi”, olaylar zincirinde onu hedef yapar. Satır aralarında vurgulanan, ”hiçlik” ve ”her şeyin boşuna” olma durumu, hikayede de olduğu gibi bazı insanları çileden çıkarsa da aslında kaçınılmaz bir mutlaklıktır.

Ve bu Albert Camus için, en net felsefedir.

Bu felsefeyi de Alber Camus’ un bütün romanlarında görmekteyiz.

Albert Camus, varoluşçu yaklaşımıyla bazı sonların hepimiz için mutlak olduğu sonucuna varır. Ve aynı zamanda kaçınılmaz son yanında, bunu bildiğimiz halde koşturmak ve ”kaçınılmaz son” durumuna rağmen var olmak ve savaşmak konusunda ısrarla istekli olmak da insanın içinde kendini bulduğu ve aynı zamanda içine düştüğü en büyük yanılgıdır.

 

 

 

Kategori:   Genel, Kitap Tavsiyeleri

Yorumlar